Mimarlığı insanlık için bir mekan üretme sanatı olarak gördüğümüz durumda mimari ve tasarımda "gelecek" dendiğinde, "bilinmeyen"in arayışındaki "biz"ler, "an"ın içinde barındırdığı 'geçmiş' durumu sürekli tekrar ederek, "bilinen"i daha hızlı ve daha iyi yapmaya odaklı düşünce ve üretim sistemlerini sorgulamalıyız.
Mimaride ve tasarımda bir gelecekten bahsedilebilmesi için önce insanlığın sürdürülebilirliği düşünülmeli. Bundan sadece 50 yıl önce 3,5 milyar olan dünya nüfusunun geleceği için kaygılanan araştırmacılar o dönem, bugüne yönelik birçok araştırma yapıp, ütopyalar kurgulayıp geleceğe önermelerde bulundu. Bugün 7,5 milyara yaklaşan dünya nüfusunun 30 yıl içinde 15 milyara ulaşması öngörülüyor. Bunun için geleceğin yaşamları tasarlanmalı ve sonrasında yapılı çevrelerde gerekli projeler geliştirilmeli.
Doğadaki sistemlerden öğrenerek tasarlamak mimari ve tasarım adına "gelecek" için birçok mekânsal ilişkiler bütününün, malzemelerin, teknik ve teknolojilerin keşfedilmesinde önem taşıyor. Bu öğretileri metaforik bağlamda görsel bir yüzeysellikle yapmak ise yapılabilecek en büyük yanlış.
İşin özündeki sistemleri, organizasyonel matematiği ve analitik ilişkiler bütününü anlamalı. Bu öğretilerin teknolojik gelişmeler sayesinde bir taraftan yaratıcı yaşamsal mekân çözümleri oluşturan, diğer taraftan da en az madde kullanımı ve tüketimini nasıl sağlanabileceği üzerine geliştirici arayışlar gerekli.
Dönemin sahip olduğu tüm üretim teknik ve teknolojilerinin araştırılarak, yeri geldiğinde başka endüstrilerden üretim, düşünce sistemi teknik ve teknolojileri ödünç alınarak amaçları dışında kullanımı ile insanların öncekilerden farklı tecrübeler deneyimlemelerine, farklı ilişkiler kurmalarına olanak sağlayan mekanlar yaratmak ancak "disiplinlerarası(interdisipliner)" bir yaklaşımdan bahsedildiğinde mümkün.
MIMARI VE TASARIMDA GELECEK
Bu bağlamda disiplinlerarası hiyerarşinin sistem kuramı üzerinden ilerlemesine olanak sağlayan, yatay hiyerarşi içeren bir platform oluşturulması gerekir. Tasarımı meydana getiren tüm yapısal sistemler zinciri arasında kurulacak olası tüm bilgisel ilişkilerin çeşitlenmesi ve güçlenmesi ancak bu sayede sağlanabilir. Paylaşımcı sinerji içeren bu ortam sayesinde tüm çalışmalarda yenilikçi ve özgün çizgisi olan tasarımların ve mimari projelerin gerçekleştirilmesine olanak sağlar.
Böyle bir ilişkisel düşünce şekli mimari ve tasarım sürecinde çevresel verilerin değerlendirilmesinde, akıllı, adaptif bir bilgi tasarım modelinin tasarlanmasında önemli rol oynamaktadır. Bu sistemlerin çoğunda modernizmin dikte ettiği "toplu üretim(mass-production)" kavramının yerini "toplu özelleştirme(mass-customisation)" alıyor. Dolayısıyla "kişiselleştirme" dediğimiz durum ise her projenin "sistem kurucu" mimarının disiplinlerarası çalışma olanakları ile yere özgü tasarım ve uygulama özgürlüğünü temsil edecektir.
Bu tasarım ve üretim döngüsünde gelecekte artık mimarın soyso-kültürel bağlamdaki geliştirici ve çözüm üretici değişen rolü "sistem kurucu" olma gerçekliği ile yüzleşecek. Yakın gelecekte buna benzer durumları belli tipolojideki mimari yapılar içinde görebileceğiz. Mimarların sistem kurucu rolü üstleneceği bu tipolojiler sayesinde "Herkes bir gün mimar olabilecek".
Melike Altınışık , 2019